Bir zamanlar, gölün etrafındaki topraklarda doğa ile insan arasında kutsal bir uyum hüküm sürmekteydi. Ağaçlar rüzgarla dans eder, kuşlar gökyüzünde özgürce süzülürdü. Ancak bir gün, bilinmeyen bir kötülük bu huzuru gölgede bıraktı. İnsanlar içlerindeki açgözlülük, öfke ve kibirle doğayı hoyratça sömürmeye başladı. Gölün berrak suları karardı, içinde yaşayan canlılar huzurunu yitirdi. Yerliler, bu değişimi “La Miringua” adını verdikleri uğursuz bir varlıkla ilişkilendirdi. Anlatılanlara göre La Miringua, doğanın intikamını alan, günahkârları gölün derinliklerine sürükleyerek ebediyen orada hapsetmekle görevli bir ruhtu. Kimi geceler, gölden yükselen feryatlar ve yankılanan sesler, bu efsaneyi doğrular gibiydi.